Kur’an-ı Kerim’in kölesiyim…
Bir gün Cenab-ı Mevlana kalkıyor bir meclise geliyor. Mevlana kapıdan içeri girer girmez herkes ayağa kalkıyor. Mevlana’ya güzel bir yer veriyorlar, oturuyor.
O sırada, Hafız İshak Efendi de, Konya medresesinin hocası, ders veriyor hafızlar, hocalar yetiştiriyor. Hafız İshak Efendi, duymuş ki Mevlana orada, o da kalkıyor meclise geliyor, kapıdan giriyor. Fakat oturacak yer yok, duruyor ayakta selam veriyor.
İşte koca Mevlana, hemen kalkıyor yerinden, Hafız İshak Efendi’ye yerini veriyor, kendisi de geçip ayakkabılığa oturuyor. Bakın, ayakkabılığa oturuyor. Halk bunu görünce çok üzülüyor, dönüp diyorlar, “Ya Hüdavendigar, neden ayağa kalktın, yerini verdin? Neden geçtin öyle bir yerde oturdun?”
Hazreti Mevlana, onlara şu soruyu soruyor, “Efendiler” diyor, “evinizde Kur’an-ı Kerim’i nerede tutarsınız?”
Diyorlar, “Bir kılıf içine koyarız, duvarda en baş köşeye asarız.”
“Güzel” diyor, “ben de Hafız İshak’a canlı Kur’an olduğu için ayağa kalktım. Kur’an’a kalktım, Hafız İshak’a değil. Yerimi Kur’an’a verdim.”
Hafız İshak Efendi, bunu duyunca fırlıyor yerinden, gidiyor medreseye, yüzelli hafızla beraber geliyor. Bir kişiye bile yer yokken oturacak, şimdi kucak kucağa oturuyorlar. Bir muhabbetler açılıyor saatlerce…
İşte Mevlana, “Ben yaşadıkça” diyor, “Muhammed Muhtar’ın ayağının tozuyum. O’nun eseri Kur’an-ı Kerim’in kölesiyim. Beni bunun dışında kim görürse, ben o kişiden bizarım.”
Bu kadar kendisini yoklukta tutarsa bir kişi, alırsa kendisini kulların ayakları altına, sen ne yaparsın o kişiye?.. canını da verirsin her şeyini verirsin…