YOKLUĞA BÜRÜNMEKLE OLUR…

Hazreti Ali Efendimiz, selam olsun üzerine, Kur’an-ı Kerim’in tamamlandığı gün, evlatlığı Mülçem tarafından sabah namazını edâ ederken, başına kılıç vuruldu. Üç gün yatakta kaldı.

Hatta, Hazreti Ali Efendimizi, güneş hiçbir zaman yatakta bulmamıştır, hep güneş doğmadan önce uyanmıştır.

Bir gün güneş, Hazreti Ali Efendimiz yatakta yaralı vaziyette yatarken doğmak istedi. Hazreti Ali Efendimiz yataktan nârâ attı, “Edebe gel ey güneş” dedi, “sen şahitsin, beni hiç böyle yatakta buldun mu?”

Hazreti Ali, cihanın sahibidir. Güneş, onun bir emriyle hemen bulut arkasına girdi.

Yani insan kimliğine erdi mi, bütün âlemin varisidir, sözü her yere geçer. Bütün bu güzellikler de yokluğa bürünmekle olur, benlikle olmaz.

Cenab-ı Mevlâna, selam olsun üzerine, Moğollar Konya’yı işgal edecekleri vakit, çıktı Alaaddin Tepesi’ne, çıkardı başından destarını yere serdi, onların geleceği yolu kesti.

Moğol atlıları bir adım ilerleyemedi. Atlar şahlandı, oklar atıldı; ama hiçbir ok Cenab-ı Mevlâna’ya isabet etmedi. Anladılar ki bu kişi beşer değil, Allah’a vakfetmiş kendini, dediler ki, “Ne istiyorsun bizden? Bırak girelim.”

İşte Cenab-ı Mevlâna, “Sizden” dedi, “bir şartım var, onu yapmanızı istiyorum. Kimsenin malına ve canına dokunmayacaksınız. Söz veriyor musunuz?” Söz verdiler, Cenab-ı Mevlâna, öyle müsaade etti, girdiler.

Cenab-ı Pir’in de çok kerâmetleri vardı. Çünkü kendisinde hem Muhammed’lik vardı, hem de Ali’lik vardı. Nasıl Ali’lik vardı? Şems-i Tebriz, Ali’nin kendisiydi. O devirde önce Muhammed verdi ruhunu Ali’ye, onu vekil etti kendine; bu devirde de, Ali, Şems olarak geldi, verdi başını Muhammed’e, yani Mevlâna’ya. Pekâlâ, Mevlâna bu âlemden giderken kime yola çıktı? Direk Şems’e yola çıktı. 

Peki Şems’in Ali olduğunu kim keşfetti? Şeyh Galib Dede Hazretleri… Çünkü onun da kalb gözü açıktı. Mevlevî camiasında, Sultan Veled’den ve Eflâkî Dede’den sonra kitap sahibi Şeyh Galib’dir. Ne dedi?

“Merim” dedi, “sevgilim Mevlâna yaşadığı devirde Hazreti Muhammed Efendimizin tamamen kendisiydi; Şems-i Tebriz de yaşadığı devirde, Şahımız Ali’nin kendisiydi. Onlar Muhammed Ali olarak yaşadılar ve sayısız da hakikatler sundular.”

Beyit:

“Yine süt ile şekeri karıştırdılar. Aşıkları da birbirleriyle bir araya getirdiler. 

Gece ile gündüzü ortadan kaldırdılar, güneşi, ay ile birbirine karıştırdılar. 

Maşukların rengi ile aşıkların rengini, altınla gümüşü birbirine karıştırdıkları gibi karıştırdılar…

Ben ağzımı kapadım, geri kalanını, sen söyle, çünkü bu bakışı o bakışla birleştirdiler.”

00

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.