MANEVİ MENKIBELER – 47

Nizam-ı alem bozulur…

Peygamber Efendimiz, barışın ve kardeşliğin en yüce varlığıdır. O, hiçbir zaman hiçbir varlığa karşı kötü bir duygu beslememiş ve hiçbir zaman bir bedduada bulunmamıştır; O, her zaman herkes için en güzelini dilemiş ve dualarda bulunmuştur. 

Hatta Taife halkı tarafından taşlanıyorken bile, içindeki Rabbi kendisine, “Ya Muhammed, sana yapılan bu hakaretlere tahammül edemiyorum; dile benden ne dilersen, bu kavimi bir anda helak edeyim” diye seslendiği halde Hazreti Peygamber Efendimiz, Rabbinin bu seslenişine karşılık olarak ellerini havaya kaldırmış ve şu yalvarışta bulunmuştur: “Ya Rab! Ben bu alemi yok etmeye gelmedim, ben onları var etmeye geldim. Sen mademki benden bir dilekte bulunmamı istiyorsun, o vakit bu kavime hidayet ver de beni anlasınlar…” 

O esnada, Taife halkı, Peygamber Efendimizin kalçalarına, omuzlarına taşlar atıyorlardı, hatta bir taş da alnına isabet etmiş ve alnını kanatmıştı. Fakat Hazreti Peygamber Efendimizin bu duasını duyduklarında şaşkınlık içinde durakladılar ve yaptıklarından pişmanlık duydular. 

Peygamber Efendimizin amcası Hazreti Hamza, koluna girerek O’nu bir derenin başına götürdü ve alnından, yanaklarından akmakta olan kanı suyla yıkamasına yardım etmek istedi. Fakat Hazreti Peygamber amcasını durdurarak, “Ya Hamza, benim şefkatli amcam, eğer benim yüzümden akan bu kanların bir damlası bu suya karışacak olsa bütün denizler, okyanuslar coşar ve nizam-ı alem bozulur. Bırak bu kan benim üzerimde kurusun…” 

Bu olaydan şunu anlamamız gerekiyor ki, Hazreti Peygamber Efendimiz her ne kadar bir beşer sıfatında sanki bizlerden biriymiş gibi görünse de hakikatte tamamen manevi hidrojendi. 

O, kendisine yapılmış onca hakaretlere rağmen bir an olsun isyanlara düşmemiş ve daima insanlara şefaatte ve dualarda bulunmuştur.

10

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.